Sığacık

Haz10

Sığacık

Blog no responses

Sığacık…..

Anadolu’da bir küçük yerleşke.

Bana sorarsanız asıl adı “Sığacık Köyü”. Resmi kayıtlara göre ise Seferihisar ilçesinin bir mahallesi. Seferihisar ve Sığacık adlarını Türkiye’de ilk olarak Seferihisar’da uygulama alanı bulan “Yavaş Şehir” tartışmaları sırasında çok daha sık duymaya başladık.

Seferihisar’ın denize ulaştığı yer olan Sığacık bu günlere tipik bir Ege Balıkçı köyü olarak geldi. Ancak “Yavaş Şehir” tartışmaları ile şöhrete ulaştıktan sonra artık hızlı bir değişim içinde. Bu kaçınılmaz değişimin olumlu neticelere yönelmesi ise bilinçli taleplerimiz, duyarlı ve yapıcı eleştirilerimiz ile aslında bizlerin elinde.

Bu yazı ile bu ender bulunur bu küçük balıkçı köyünü kısaca anlatmayı deneyeceğiz.

Ancak bazı güçlüklerimiz var!

İlk ve en büyük güçlüğü ne yazıkki artık yavaş yavaş adını anmaz olduğumuz bir büyük Anadolu sevdalısı Cevat Şakir şu cümlelerle anlatıyor;

“Dünyada, düzenli bir anlatışa hiç gelmeyen bir yer varsa o da Anadolu’dur.”

“…………Anadolu’nun çeşitli ekonomik,toplumsal ve filozofik kargaşalığının içinden çıkabilene aşk olsun ! Örneğin bir yerden bir yere giderken insan attığı bir tek adımda felsefenin, en baş döndürücü bir doruğuna fırlar; atılan ikinci adımda ise estetiğin derin çukuruna tepe takla dalar.”

Cevat Şakir haklı ama, böylesine bir dert aslında bir ödül sayılır. Ama günümüzde bu ödüle ulaşmak için artık etrafa bakarken her türlü duyarlılıktan uzak ilkel bir yaklaşımla turizm adına yapılan saçmalıkları görmezden gelmek, ayıklamak ve Cevat Şakir’in dile getirdiği henüz yok edilmemiş kültürel ve doğal zenginliği aramak gerekiyor.

Çevresel ve Doğal değerlere duyarlı olanlar için esas güçlük ve yorucu olan bu eylem. Zira bu küçücük yerleşke de diğerleri gibi binlerce yıl üst üste birikmiş katman katman Anadolu kültürünün izlerini taşıyor. En bilineni Dynasos danscılarının mekanı Teos Antik kenti.

 

“Sığacık” adı nereden geliyor?

“Sığacık” adı bir efsane ile anlatılır. Ancak bu efsaneyi anlatmak köye karadan değil denizden, bu gün deniz haritalarında “Sığacık Körfezi” olarak adlandırılan sulardan gelerek ulaşmak gerek. Eğer kıyıdan birkaç mil açıkta, denizden bir tekne ile Sığacık Köyüne ulaşmak istiyorsanız huzursuz ve kararsız çırpıntıları ile Sığacık körfezinde seyrediyorsunuz demektir. Bu engin su parçası çok hızla değişen havası ve fırtınaları ile denizcilerin, balıkçıların korkulu rüyasıdır. Balıkçılar, sürekli tedirginlik yaratan bu değişkenliği Çanakkale’den kopup gelen fırtınalara bağlarlar. Gözleri Çanakkale istikametinde sürekli bir deyişi mırıldanırlar;

Babakale (Ayvacık) çıkarır.

Çandarlı yazar,

Sığacık bozar.

İlginç bir tesadüf Cevat Şakir’de, Herodotos’un ağzından, Kserkses’in Çanakkale Boğazı’na kurduğu köprüyü alıp götüren bir fırtınadan söz eder ve üç gün üç gece sürdükten sonra duran fırtınanın, fırtına sürerken tanrılara verilen kurbanlar sayesinde durduğu yönündeki hakim inanışa karşın Herodotos’un “Bana kalırsa rüzgar kendiliğinden durdu.” dediğini aktarır. İstermisiniz Sığacık’lı Balıkçı İbrahim Kaptan ile Herodotos aynı fırtınadan bahsediyor olsunlar?

Kim bilir?

“Sığacık” adının da körfezdeki bu fırtınalarla bağlantılı olduğu söylenir. Efsaneye göre körfezin ortasında fırtınaların içinde çaresiz kalıp artık ölümü bekleyen kaptanların en umutsuz anlarında fırtınanın içinden çıkıp gelen bir ışık topunu görürler ve bu ışık onlara güvenli bir limana ulaşmaları için yol gösterir. Bu güvenli liman, bu gün kıyısında Sığacık Köyü’nü barındıran etrafındaki yükseltiler ile rüzgarlara kapalı küçük bir körfezdir. Efsaneye göre ışık topu gemileri sakin sulara eriştirince sahildeki bir ulu kişinin yattığı yatıra yönelerek kaybolur.

Sığınılacak yer anlamında “ Sığacık” adının en bilinen hikayesi böyle. Başka anlatılar da var kuşkusuz. Ancak tüm bu efsanelerin içinde fırtınalardan kurtulup köyün küçük limanına sığınma ile ilgili bu hikaye daha sevimli daha bir anlam yüklü. Üstelik ışık topunun kaybolduğu yatır üzerindeki kubbesi ile bugün bile hala duruyor. Ancak gidip görmek isterseniz ne yazık ki önüne inşa edilmiş yat limanının hangarlarından birinin arkasında dolaşmanız gerekiyor. Anlayacağınız, bilgisizlik ve duyarsızlık yine boy gösterip Sığacık için çok önemli bir simge korunarak yararlanmak yerine Anadolu’da kaybettiğimiz nice kültürel değer arasına katılmış durumda.

Yine de “Sığacık” bu günde şehirlerin yıpratıcı ekilerinden kurtulmak için sığınılacak ender yerlerden biri olarak bu ismi hakediyor.

Deniz ve Rüzgar

Antik çağda Teos Antik kentinin kuzey limanı olan köyün minik körfezi doğal yapısı ile yüzme ve güneşlenme meraklıları için uygun bir ortam değildir. Yüzme ve Güneşlenme meraklılarının araba birkaç dakikalık bir yolculukla ulaşılabilecek sırasıyla küçük ve büyük Akkum, Ekmeksiz Evi, Maden Ocağı ve Antik İskele gibi doğal plajlara yönelmeleri gerekecektir. Üstelik yeşillikler içinde yapılacak bu yolculuğu keyifli kılan bir sürpriz onları beklemektedir. Yolun orta yerinde kazı çalışmaları süren Teos Antik kenti ziyaretçilerini bekleyen ilginç bir duraktır.

Anlayacağınız Sığacık Limanı hala balıkçıların ve teknelerin mekanıdır.

Yıllar önce henüz sünger avı yasağının başlamadığı günlerde limanı zaman zaman rengarenk sünger tekneleri süslerdi. Sünger avcılığı bu gün artık yok. Sünger teknelerinin yerini artık dünyanın dört köşesinden bayraklar taşıyan modern yatlar aldı.

 

Sığacık Kalesi

 

Sığacık Kale’sinin köyün en belirgin fiziki unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Kale, duvarları ile sarıp sarmaladığı köyün sosyal ve kültürel değerlerini yüzyıllar boyu korumuş gözüküyor. Köylü yüzyıllardır kale içinde yaşayagelmiş.

Geçmişte körfezin surlarının Sığacık Kalesi’nin duvarlarını üç cepheden sararak dalgaları ile yıkadığından hiç şüphe yok. Bu gün ise kale duvarlarını dışarıdan saran (ancak araç trafiğine zaman zaman kapatılan) bir yol mevcut. Oto trafiği için bu yol kullanılıyor. Bu durum ilk bakışta bir olumsuzluğu çağrıştırsa da tarihi kale içindeki araç trafiğini çok zorunlu haller dışında hemen hemen yok denecek seviyeye indirdiği için yararlı bir işlev üstlenmekte.

Seferihisar Kalesi’nin yapım tarihi konusunda iki farklı tarih dile getiriliyor. Bir görüşe göre kale 13. Yüzyıla ve Ceneviz’lilere ait. Bir diğer görüşe göre ise 16.Yüzyıla ait ve Kanuni’nin Rodos seferi sırasında inşa edilmiş. Kalenin Rodos Kuşatmasında Osmanlı’lar tarafından kullanıldığı bilgisi üzerinde bir tartışma yok. 12. ve 13. Yüzyıl Ceneviz Tarihinde önemli bir yer tutan Ege kıyıları göz önüne alınırsa kalenin Ceneviz’liler tarafından yapılıp yıllar sonra Osmanlılar tarafından kullanılmış olabileceği de tartışılabilir.

Kale duvarlarında hemen göze çarpan ve Teos Antik Kenti’ne ait olduğunu düşünülen taşları yer yer kale içindeki konutların duvarlarında da görmek mümkün. Kale içinde askerlerin ve halkın kullanım alanları belirgin bir şekilde ayrılmıştır.Kalenin planından, denize bakan uç bölgesinde yer alan askeri amaçla kullanılan küçük alan ve köy halkının konutlarının etrafını saran kale duvarlarının belirlediği yerleşim alanı olmak üzere iki ayrı kullanım alanını kolaylıkla okumak mümkün.

Sözünü ettiğimiz askeri amaçla kullanılan üçgen formundaki ön bölge bu gün yerel belediyenin üstlendiği organizasyonlarla değişik dallarda seçkin sanat gösterilerine sahne olmakta.

Kale duvarları ise köyün yerli halkının konutlarının çok büyük bir kısmını hala çevreliyor. Bir diğer deyişle duvarlar köyün mimari dokusunu,insan ilişkilerini ve sosyal yapısını günahı ile sevabı ile büyük ölçüde bu güne kadar koruma başarısını göstermiş. Anlayacağınız kale içi hala köyün yerlilerinin malı.

Sıcak akşamlarda sokaklarda kapı önlerine, esintili ve gölge köşelere serilen kilimlere oturup, iplik eğiren, fasulye ayıklayan, bu arada dedikodu yapmayı ihmal etmeyen hanımların yanında duvar diplerine oturarak parakete sepetini onaran balıkçıların doğal günlük yaşamlarını sürdürdükleri bir mekan olma özelliğini hala taşıyor. Üstelik, bu günkü yaşam artık, İzmir Büyük Şehir Belediye’sinin kale içindeki tüm konut yapılarının cephelerini, çatılarını, sokak kaplamalarını ve aydınlatmalarını son derece akılcı ve çağdaş bir koruma yaklaşımıyla ele alan iyileştirme projesi ile ulaşılan abartıdan uzak ancak kaliteli bir mekanda sürüyor.

Gelelim “Sığacık Pazarı” na….  

Artık çok sözü edilen ve Pazar günleri yapılan “Sığacık Pazarı” kale içinin sınırlarını 16. Yüzyıldan kalan cami, medrese ve hamam üçlüsünün oluşturduğu minik meydanından başlayarak ara sokaklara yayılıyor. Yine yerel belediyenin “Yavaş Şehir” programı çerçevesinde başlatılan bu uygulama, başta doğal otlar olmak üzere Sığacık sakinlerinin kendi ürettikleri yiyecekleri ziyaretçilere sundukları bir küçük festival havasında yaşanıyor.

 

İşte “Sığacık”

Batı Anadolu’nun bir küçük balıkçı köyü.

Şairin dediği gibi;

“Bu Anadolu var ya, bu Anadolu

Bu misli menendi görülmedik cömert ana.”

Sığacık ise bu cömert ananın binlerce minik yavrularından sadece bir tanesi.

Her yavru gibi sevimli ve güzel, ancak her yavru gibi hassas, kırılgan ve korumasız.

Eğer züccaciye dükkanına giren fil misali,sınırsız bir kar hırsının tetiklediği bilinçsiz ve yüzeysel yaklaşımlarla, zoru başarıp, yüzyıllardan süzülüp gelerek bu günlere ulaşan bu son değerlerimizi, kırıp, döküp, rant uğruna ezip geçerek bindiğimiz dalı kesmeye devam etmezsek, bu gün hala sığınılacak bir yerimiz var demektir.

 

 

Bir cevap yazın

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>